İnsan-ı Kamil – 28. Bölüm (Ezel)

İnsan-ı Kamil                                 Abdûlkerîm Ceylî


Bu eserden beklenen odur ki;
Salik için , en yüce refikîne ileten ola..
Ama, ince, düşünceli, nazik, kibar arkadaş gibi..

 

 28. BÖLÜM

E Z E L


EZEL: Akıl yolu ile bilinen bir öncelik mefhumundan ibarettir..

Yüce Allah, hükmen öyledir..Yani: EZEL’dir..

Ancak, bu EZEL icabı öncelik: Yüce Hakkın kemâl iktizası icabıdır..
Hadiselere, yaratılmışlara takaddümü icabı değildir..

Yaratılmışlara nazaran, uzun bir öncelik zamanı düşünülecek ve buna:

–  EZEL..

Tabiri kullanılacak.. Böyle bir şey olamaz..

Nitekim bu gibi zamana bağlı EZEL anlayışının durumu daha önce de geçti..

Kaldı ki: Böyle bir anlayış,
yüce Allah’a karşı irfan kıtlığına uğrayan kimseye yakışır..

Yüce Allah, bu gibi manalardan yana tam bir yüceliğe sahiptir..

Biz, anlatılan yanlış anlayışın batıl olduğunu, bu eserin geçen kısımlarında da
belirtmiştik..

Zira yüce Hakkın EZEL’i şu anda dahi mevcuttur..
Tıpkı: Bizim varlığımız meydana gelmeden önce olduğu gibi..

Onun EZEL durumu, hiç değişmedi..
Ebedlerin ebedine kadar da, değişmeden kalacaktır..

Ebedin beyanı da, inşallah bundan sonra gelecek bölümde olacaktır..

Evet.. Yüce Hak için EZEL hükmü anlatıldığı gibidir..

Ama sonradan yaratılan varlığın da bir EZEL durumu vardır..

Bunun EZEL durumu ise.. Hadis şey için, kendisine varlık girmeyen
vakitten ibarettir
..

Sonradan yaratılan bir şeyin EZEL’i; durumu kendisi gibi olan diğer bir şeyin
EZEL’ine uymaz..

Meselâ: Madenin EZEL durumu nebatın EZEL durumuna uymaz..

Çünkü, maden: Bitkinin önceliğidir..

Zira, nebatın varlığı ancak, madenin varlığından sonra ortaya çıktı..

Durum anlatıldığı gibi olunca, nebatın EZEL durumu, madenin varlığı ile başlar..
Madenin varlığından evvel değil..

Madenin EZEL durumu ise.. cevherin varlığı ile başlar..

Cevherin EZEL durumu ise.. heyulanın var olması ile başlar..

Heyulanın EZEL durumu da, hebanın varlığı iledir..

Hebanın EZEL durumu da, tabiat çeşitlerinin varlığına bağlıdır..

Tabiatın EZEL durumu da, unsurların varlığına bağlıdır..

Unsurların EZEL durumu ise.. illiyinin varlığına bağlıdır..İlliyin ise: Kalem-i alâ, akıl ve:

–  R u h..

Adı verilen melek ve benzerleridir..

Bütün bu anlatılanlar, âlemin tümüdür.. Hepsinin EZEL durumu, yüce Hazretin
bir kelimesidir..

Bu kelime ise.. onun bir şeye:

O l..

Demesiyle, o şeyi olduran sözün manasıdır..

Yukarıda anlatılan EZEL dışında mutlak olan bir EZEL vardır ki,
bu EZEL’i, Yüce Hak kendisine hak bilmiştir..

Böyle bir EZEL’de mahlukattan hiç bir şeyin varlığı yoktur..
Ne hükmen, ne aynen, ne de itibar olarak..

Bazılarının:

–  Biz EZEL’de Hakkın katında idik..

Şeklinde sarf ettikleri sözdeki EZEL halka ait EZEL’dir.. Çünkü onlar,
Hakkın EZEL’inde mevcud değillerdi..

Zira Hakkın EZEL’i: EZEL’lerin hükmünü kapsayan bir EZEL’dir..

Bu, onun için zatî bir hükümdür ve kemâlinin hakkıdır..

Bilesin ki..

EZEL: Varlık ve yoklukla vasfedilemez..

O, varlıkla vasfedilemez; çünkü: Bu makamda EZEL, hükmîdir..
Göze gelen bir varlık değildir..

O yoklukla da vasfedilemez; çünkü: O, nisbet ve hükümden öncelik taşır..

Kaldı ki, sırf yokluk: Bir nisbet ve bir hüküm kabul etmez..

İşbu mana icabıdır ki: Yokluk hükmü de kayar gider..

Böyle olunca, EZEL ve ebed birleşir..

Yüce Hakkın EZEL’i ebedi olur; ebedi ise.. onun EZEL’i..

Bilesin ki..

Yüce Hakkın kendisi için EZEL durumunda halk bulunamaz..

Ne hükmî, ne de aynî..

Çünkü, bu tür EZEL, tek başına Allah için bir öncelik hükmünden ibarettir..

Hakkın önceliğindeyse.. halkın hiçbir hükmü yoktur..

Ama şekillerin hiç biri ile..

Durum böyle olunca:

–  Hakkın önceliğinde, halkın ilmî bir tayin yönünden varlığı vardır..

Denemez.. Hakka:

–  Tayinî bir varlık yönüyle de, varlığı vardı..

Denemez…

Eğer ilmî bir yönden varlık hükmü olmuş olsaydı; o zaman:

Hakkın vücudu ile beraber halkın da mevcud olması lâzım gelirdi..
Halbuki, durumun böyle olmadığını, yüce Hak bize şu âyet-i kerimesi ile anlattı:

–  “İnsan üzerine, dehirden bir zaman geçmedi mi ki, o: Anılan bir şey değildi..”   ( 76 / 1 )

Bu âyet-i kerimede geçen:

–  “Geçmedi mi ki?..”   ( 76 / 1 )

Manasını alan:

–  “H E L..”   ( 76 / 1 )

Kelimesidir.. Bu ise.. gerçek manasını ifade eden:

– K a d..

Manasınadır.. Böyle olunca:

–  İnsanın öyle olduğunda şüphe yoktur..

Manası çıkar.. Yani:

– Dehirde geçen zaman içinde o öyleydi..

Demektir.. Burada:

–  “D E H İ R..”   ( 76 / 1 )

Allah’tır.. Aynı âyette geçen:

–  “Zaman..”   ( 76 / 1 )

Manası:

–  “H İ N..”   ( 76 / 1 )

Kelimesinden çıkar.. Bu ise.. yüce Hakkın tecellisinden bir tecellidir..

Bu dağınık manayı, şimdi şu cümle ile toplayalım:

O tecellide, insan anılan bir şey değildi..

Ne gözle görülen bir varlığa sahipti; ne de ilmî bir varlığa..

Çünkü: O, anılan bir şey olmadığı gibi, bilinen bir şey de değildi..

Burada anlatılan tecelli ise: Yüce Hakkın kendi özüne olan tecellisidir..

Burada bir noktaya daha dokunmak icab eder..O da: Yüce Hakkın EZEL’de; ruhlara:

–  “Sizin Rabbınız değil miyim?..”    ( 7 / 172 )

Diye sordu. Bunun üzerine onlar da:

–  “E v e t..
D e d i l e r..”    ( 7 / 172 )

Şeklinde, sualli cevaplı gelen âyetteki manayı belirtmek için kullanılan:

–  E  Z E L..

Tabiri, yaratılmışlara ait bir EZEL’dir..

Nitekim bu hitaptan önceki kelâmdan:

–  “Onları Âdemin sırtından zerre misalı çıkardığı..”

Manası çıkar ki, onların durumunu söyler..

Böyle bir çıkış ise.. ilme bağlı âlemde malumatın taayününden  ibarettir..

Onları zerreye benzetmesi ise.. İncelik taşımaları, bu incelik içinde
derin manalara sahip olmalarının bir icabıdır..

Yukarıda geçen:

–  “Sizin rabbınız değil miyim?..”   ( 7 / 171 )

Âyeti-i kerimesinin delâlet ettiği mana üzerinde biraz duralım..

Onlara yapılan bu hitab gösterir ki: Bu yolda kendilerine bir istidad
yerleştirilmiştir..

Ayrıca onların:

–  “Evet..”   ( 7 / 172 )

Demeleri ise.. kendilerinde bir kabullenme durumunun varlığını gösterir..

Böyle olunca: Yüce Hakkın mazharı olduklarını kabul etmiş oluyorlar..

Yüce Hak ise.. onların Rabbı olması icabı,
kendilerine verdiği istidadı bildiği için onlara bu soruyu sordu..

Ve.. onları öyle bir kabiliyette yarattı ki:
Kendi rububiyetini kabul edip, inkârı yoluna sapmadan
:

–  “Evet dediler..”   ( 7 / 172 )

Yüce Allah, onların lehine kitabında şahitlik etti..Bunun sebebi:

Kıyamet günü, onların rububiyetine inanan muvahhidler oldukları babında
şehadetleri kabul olunsun
..

Kaldı ki bu bakımdan biz de: İnsanlara şahidiz..

Onlar hakkında, o gün, meleklerin şahitliği makbul olmayacaktır..

Bilhassa: İnsanların küfrü ve inkârı babında yaptıkları şehadetleri..

Sebebine gelince: Onların küfür saydıkları şeyin iç yüzünü bilmeleri için,
kendilerinde ilâhî bir ittila yoktur
..

Durum anlatıldığı gibi olunca. Onların şehadetinin gerçeğe dayanan yönü yoktur.

Ama, bizim şehadetimiz, tahkik yönlüdür. Çünkü bu durumu, bize o bildirdi..

Delilimiz de, yeterlidir.. Çünkü bu: Allah’ın hüccetidir.. Ve halkının saadeti babındadır..

Meleklerin  hücceti ise.. batıldır.. Çünkü onlar, zâhire göre, hüküm yürüttüler..

Aslında ise.. meleklere zâhirî durumdan başka bir şey yoktur..

Nitekim onların bu halini, Âdemin a.s. kıssasını okuduğun zaman görürsün..
Ki onun için:

–  “Yerde fesad çıkarır..”   ( 22 / 30 )

Şeklindeki bir hükmü nasıl yürüttüler..

Bu hükümde kendilerinin:

–  İslâh edici olduklarını..

İddia etmek istediler

Bu islâh edici halleri ise..Tesbih ve takdisleri babında bilgilerinin bir icabıdır..

Ancak, Âdem’in a.s. Rahmanî ve Rabbanî sıfatlar makamındaki
batın durumunu hakikaten kavrayamadılar
..

Ne zaman ki, yüce Hakkın sıfatları Âdem’de a.s. zâhir oldu; o zaman:

–  “Onları isimleri ile bildirdi..”   ( 2 / 31 )

İşte.. o zaman, melekler durumu bildiler.. Çünkü ilim sıfatı zâhir olmuştu..
İlim sıfatı ise,
kendileri dahil, her şeyi kapsamına alır..

Böyle olunca onlar:

–  “Sen, sübhansın.. Bizim ilmimiz, ancak bize öğrettiğin kadardır..
Dediler..”   ( 2 / 32 )

Bu mana, gösteriyor ki; meleklerin ilmi bir kayda tabidir..

Ama, Âdem’in a.s. ilmi mutlaktır.. Hiçbir kayda tabi değildir.. İlâhî ilme bağlıdır..

Kaldı ki: İlm-i İlâhî ve Hakkın sıfatlarından murad: Âdem’in a.s. sıfatlarıdır..

Yüce Hakkın zatından murad ise: Âdem’in a.s. zatıdır..

Bu manayı anla..

Yardım taleb edilecek makam: Allah’tır.

<– geriileri –>

Check Also

İnsan-ı Kamil – Abdûlkerîm Ceylî

             İnsan-ı Kamil                                 Abdûlkerîm Ceylî              Bu eserden beklenen odur ki; Salik için , en ...