Yaşam ve Ölümün Sürekli Döngüsünde Ruh

Svetlana ve Nicolia Levashov’un çalışmalarından oluşturulmuş bir filmdir.

13 Kasım 2010, Cumartesi günü Nicolai Levashov’un gerçek ve sadık silah arkadaşı olan sevgili eşi, Svetlana Levashov
Fransa’da haince öldürüldü.
Mitrakov Yayın Evi
Yaşam ve Ölümün Sürekli Döngüsünde Ruh
Temel maddenin yedi çeşidi

Gezegenimiz Dünya’yı da kapsayan Evrenimiz, temel maddenin, özellik olarak birbirinden farklılık gösteren yedi çeşidinin
birleşiminden yaratılmıştır. ‘Yedi’ rakkaminin mistik bir anlamı yoktur. Evrenimizin temel maddenin yedi çeşidinden
oluşturulmuş olmasındaki gerçek ne mucizevi ve benzersiz ne de ilahidir.

Bu sadece Evrenin niteliksel yapısının bir ifadesidir. Beyaz ışığın dağılma sürecinde yedi renge bir oktavda yedi nota olması,
ve insanın yedi ruhsal bedeni kazanması da tesadüfü değildir. Bu durum insanın yeryüzündeki dönüşüm döngüsünü
tamamlar ve dönüşümün evrensel kademesinin bir başlangıcıdır.

Evrendeki Dünya ve diğer gezegenler, yedi temel maddenin birbirini izleyen birleşmesiyle sonuçlanan bir uzay kavis kuşağında oluşmuştur.Yeryüzü farklı niteliksel ve niceliksel birleşimlerden oluşan iç içe geçmiş altı madde alanı içermektedir. Bu madde
alanlarından her biri, diğerinin içine, ayrılmaz bir teklik oluşturacak biçimde girmiştir. Bu yüzden, fiziki düzeyde oluşan
süreçler meydana geldiğinde, : bu süreçlerin sadece buzdağının zirvesi olduğu hatırlanmalıdır.

Gerçekte fiziki yerküre bu buzdağının bir zirvesidir. Yerküreye ait altı alan,tıpkı matruşkalar (oyuncak Rus bebekleri) gibi biri diğerinin
içine geçmiş biçimde konumlanmışdır. Temel maddenin tüm yedi çeşidinden oluşan iç taraftaki alan fiziksel katı bir gezegendir
yani “Yerküre”dir. Yerküre astrofizikçilerin “baryonik madde” diye adlandırdığı bir maddeden oluşur.

Yerküre katı, sıvı, gaz ve plazma olmak üzere dört formdan oluşmuştur. Temel maddenin altı çeşidinin birleşiminden oluşan sonraki
alana “eter” alan denir. Temel maddenin beş çeşidinin birleşmesi “astral” alanı üretir. Temel maddenin dört çeşidinin birleşmesi
birincil “zihinsel(ruhsal)” alanı oluşturur. Temel maddenin üç çeşidinin birleşmesi ikincil “zihinsel(ruhsal)” alanı oluşturur.
Temel maddenin iki çeşidinin birleşmesi üçüncül “zihinsel(ruhsal)” alanı oluşturur.

Bu alanların hepsi maddeseldir ve niteliksel ve niceliksel birleşimleri olarak birbirlerinden farklıdır. İnsan gözüne
ve modern aygıtlara görünmezler ve bilinen fiziksel katı maddeden (baryonik madde) değil,

Karanlık Madde (Dark Matter)” den oluşmuşlardır. Karanlık Madde, Evren’in % 90’ınını oluşturmakta, ve yedi çeşit temel maddeden meydana gelmektedir. Bu temel maddeler niteliksel ve niceliksel özellikleri olarak birbirlerinden farklıdır, ve bunlar çok iyi
bildiğimiz fiziksel katı maddeleri de oluşturmaktadır. Karanlık Madde aynı zamanda bilinç ve düşüncenin de temeldir
ve hem insandaki hem de diğer yaşayan varlıklardaki “Ruh“u ortaya çıkarır.

Ruh Her bir yaşayan organizmanın bir ruhu ya da özü vardır. Ruh, canlı bir organizmanın çevreye adapte olması sürecinde edindiği bedenler sistemidir. Bir insan ruhu, hepsi tek bir ahenkli birimi oluşturan 1, 2, 3, 4 ya da daha fazla bedene sahip olabilir.
Herhangi bir organizma yaşadığı sürece, bu organizmanın fiziksel bedeni ve ruhu bir teklik oluşturur. İnsanın
ruhsal ve ahlaki gelişimi arttıkça sahip olduğu beden sayısı da artar.

En az beden sayısı birdir (eterik beden) ve basit ve ilkel organizmalar içindir. En fazla beden sayısı ise altıdır (eterik, astral, birincil bilinç, ikincil bilinç, üçüncül bilinç, dördüncül bilinç bedenler), ve en gelişmiş insanlar içindir.

Hayalet

Şu kesindir ki; bu bedenler sistemi, fiziksel bedenin ömrü dolduktan sonra fiziksel bedenden ayrılmaktadır ve fiziksel bedenin dışında düşünebilme ve hissedebilme yeteneğine sahiptir. Bir ruhun bir ya da yüz tane bedeni olması önemli değildir. Bedenler fiziksel
bedenden tekbir bütün olarak ayrılır ve hiçbir zaman dağılmaz. Bir organizmanın fiziksel, eterik, astral ve birincil bilinç
bedenleri bölünmez bir sistem oluşturur, ve yaşayan organizma için geçerli olan bu sistem yaşayan madde – HAYAT’ tır.

Bu sistemin bütünsel yapısı kırıldığında, yaşam süreci de kırılmakta, sadece sistemin tümü eski haline geldiği zaman onarılmaktadır.
Sinir hücreleri ve beyin yaşam sisteminde özel bir yer tutmaktadır. Gelişim seviyelerinden dolayı, beynin sinir hücreleri çoklu
hücre organizma fonksiyonunda baskın bir konuma sahiptir. Beyin sinir hücreleri, fonksiyonları etkiler, kontrol eder, ve
organizmadaki tüm diğer hücre çeşitlerini orkestra gibi yönetir. Tüm çoklu hücre yapılı organizmalarında, özellikle her
bir nöron, ve beyin bir bütün olarak organizmanın tüm fonksiyonlarını kontrol eden bir enerji alanı (fiziksel alan) üretir.

Fiziksel Ölüm

Fiziksel ölümden sonra, yaşayan en basit yapıdaki organizmaların (evrendeki çoğunluğu oluşturan) ruhları eterik alana geçerler.
Diğer tüm organizmaların ruhları ise kendi evrimsel gelişimlerine bağlı olarak, gezegenin diğer katmanlarına geçerler. Sürecin
daha iyi anlaşılması açısından şu benzetme iyi bir örnek olacaktır. Gezegenimizi yedi katlı bir bina olarak düşünelim.
İlk kat yaşayan insanların, hayvanların ve bitkilerin fiziksel ve ruhsal bedenleri tarafından işgal edilmiştir.

İkinci katta sadece eterik bedenleri olan yaratıklar bulunur. Üçüncü katta ise hem eterik hem de astral bedenli yaratıklar yer alır. Dördüncü katta ise eterik, astral ve birincil bilinç bedenli yaratıklar yer alır. Beşinci katta eterik, astral ve birincil bilinç ve ikincil bilinç bedenli
yaratıklar yer alır. Altıncı katta eterik, astral ve birincil, ikincil, üçüncül bilinç bedenli yaratıklar yer alır. Yedici katta ise eterik,
astral ve tüm dört bilinç bedenli yaratıklar yer alır. Sadece bir asansör katlar arasında hareket edebilir.

Ruh, fiziksel bedenini kaybettiğinde ölüm anında ulaştığı seviyenin gelişmişliğine bağlı olarak ikinci, üçüncü yada daha üst katlara yükselir. Ruh kendi uygun katına yükseldikten sonra da ölü fiziksel bedeni ile bağlantısını sağlayan kordon kalır. Bu kordon ruhun bilinç bedeni
ile fiziksel bedenini bağlar. Bu bağlantı sinirsel dokuların ayrışmasında zayıflar ve dokuz gün sonra bilinç beden fiziksel bedenden ayrılır.Organik çürüme işlemi devam eder ve kırk gün sonra astral beden ile fiziksel beden arasındaki bağ kopar. Bir yıl sonra,
kemikler tamamen çürüdüğünde, ölü fiziksel bedenin arta kalanları ile ruhun eterik bedeni arasındaki bağ en sonunda
yok olur. Ancak bundan sonra ruh fiziksel bedeni ile olan bütün bağlarından özgür kalır.

Kişi intihar etmişse ruhu eterik gezegensel katmandan öteye geçemez ve çoğunlukla da astral ve eterik hayvanlar için besin olur.
Şunu özellikle dikkat etmek önemlidir ki; intihar edildiğinde eğer ruh astral varlıkların eğer ruh astral varlıkların avından
kurtulursa reankarnasyon döngüsünden dışarı çıkar ve “bekleme durumuna” geçer. Bazı durumlarda, ruh kendi
fizik-alan kalkanından yeterli korunmaya sahip olduğunda hayatta kalmaya devam eder. Bazen bu ruhlar çeşitli
poltergeist gösterilerle kendilerini açıkca teşhir ederler. Bu olağanüstü olay hala modern bilim için bir gizemdir.

Kavrayış

Sperm ve yumurta birleştiğinde, bir enerji kanalı fışkırır ve gezegenin farklı kademelerine (eterik, astral, ve bilinç) nüfuz eder. Ulaşılan seviyeye göre, o kademede yaşayan ruh bu enerji kanalına girer. Gebe kalma anındaki olumlu faktörlerin sayısı ne kadar fazlaysa
enerjik püskürmenin genişliği de o kadar yüksek olur. Oluşan bu kanal, daha sonra, gezegenin eterik, astral yada bilinç
kademelerinde olan ruha tutunur. Bu işlevin tersi ise ölüm anında gerçekleşir.

Ruh işgal ettiği biokütlesinde kendisi için fiziksel bir beden oluşturur. Gebe kalma anında, eğer ebeveynler birbirlerine karşı güçlü ve derin duygular hissederlerse güçlü ve sağlıklı genler, uyuşturucu, alkol, nikotin ve diğer toksinlerden zehirlenmezler ve enerjik püskürmenin genişliği çok yüksek olur. Eğer ahlaksız bir seks sonucunda gebelik olmuşsa, enerji püskürmesinin genişliği çok düşük olacaktır. Ebeveynlerin vücudundaki uyuşturucu, alkol, nikotin ve diğer toksinler enerji püskürmesi genişliğini azaltacak güçlü bir negatif alan yaratır.

Ebeveynler kronik olarak toksin etkisi altında olduğu zaman püskürme o kadar zayıftır ki ve bu nedenle enerji kanalı sadece astral seviyenin en altı düzeye veya eterik seviyeye ulaşır. Bu durumda, yetersiz olarak gelişmiş ruh, cismini oluşturacak ve çocuk da
zihinsel yetersizlik meydan gelecektir. Çocuğun sağlığı aynı zamanda kadının gebe kalmadan önce birlikte olduğu tüm diğer
erkeklerden ilk birlikte olduğu erkeğin sağlığına da bağlıdır.

Telegony, kadının daha önce birlikte olduğu erkeklerin özelliklerini, özellikle ilk erkeğin özelliklerini, dölün kalıtımla taşıyabileceğini ileri sürer. Kadının üreme havuzunda bulunan gen, çocuğun gelecekteki babası değil, kadının ilk birlikte olduğu erkeğin genidir. Kadının
birçok ilişki yaşaması ve sperm veya bedenine aldığı bir salgı (öpüşmek yeterlidir) durumunda kadın ve erkeğin DNA ve RNA’ları
etkileşim içine girer. Bu etkileşim genetik bilgi alış-verişi ile sonuçlanarak kadının kalıtımsal ve morfolojik (yapısal) özelliklerini değiştirir.

Eğer kadın genetik bozukluğu olan, uyuşturucu bağımlısı, alkolik, homoseksüel veya zihinsel hastalığı olan bir erkek ile birlikte olduysa, yumurtası gelecekte biyolojik babanın spermi ile döllendiğinde kadının daha önce birlikte olduğu eşinin özellikleri embriyonun gelişimini etkileyecektir. Bunun sonucunda; embriyo, baba tarafından gelen veriden başka “özgür aşk” ın sonuçları olarak, kadının daha önce
birlikte olduğu kişinin özelliklerini ve hastalıklarını alır. Ve böylece mükemmel görünen ebeveynler tatsız ve beklenmedik bir
Merhaba” ile karşılaşabilirler.

Uyku

Alaaddin’in Sihirli Lambası

Bize anlatacağın en bilge şey nedir?

-Gerçekten, uyku uyumama değildir ve uyumama uyku değildir.

Yani, uyumama uykudur demek, uyku uyumama demekle aynıdır.

Kısaca: Uyku uyumamadır veya uyumama uykudur. Ve

Bundan dolayı, diyebilirim ki, uyku uyumamadır veya uyumama uykudur…

Bir kişi yorulduğu zaman, yeterli dinlenmesini ve uyumasını gerektiren birçok toksin bedeninde birikir. Kişi uyuduğu zaman, ruh fiziksel-alanın koruma sınırlarını ter keder ve bedenin dışında yolculuk yapar. Ruh, fiziksel bedenin hareketleri ile birikmiş enerjiyi kullanarak gezegensel kademeler arasında niteliksel geçitler açar.

Daha sonra, ruh, evrimsel gelişim seviyesine ve fiziksel bedenindeki koşullara bağlı olarak gezegensel eterik, astral veya bilinç seviyelerine yolculuk yapabilir. Eğer ruh, bir nedenle daha düşük astral ya da eterik seviyeye yolculuk yaparsa bu seviyelerde yaşayan yırtıcı astral hayvanlara “av “olur. Fakat, uyku sırasında beden dışında yolculuk yaparken bu düşük astral seviyelere giren ruh, sadece kendi çevresinde astral varlıkların girmesini engelleyen enerji kalkanı üreterek korunabilir.

Eğer ruh bu üretimi yapamazsa, daha güçlü korunabildiğifiziksel bedenine geri dönmek zorundadır. Uyurken tehdit altına giren kişi,
derin ve dipsiz bir kuyuya düştüğü bir kabusu hatırlayarak ve genellikle soğuk ter dökerek uyanır. Ruhun fiziksel bedene
bunun gibi beklenmedik bir şekilde dönüşü ruhu ölümden koruyan bir reaksiyondur.

Eğer ruh kendi bedenine dönemezse, astral varlıklara yem olur. Bu durumda, kişiye “uykusunda öldü” teşhisi konacaktır. İnsanlar, bu çeşit ölümlerin kolay ölüm olduğuna inansalar da bu durum sadece fiziksel bedenin değil aynı zamanda ruhunda ölümüne sebep olmaktadır.

İnsan beyni iki operasyonel duruma sahiptir: Fiziksel bedenin ve ruh bedenlerin canlı etkileşimde oldukları uyanıklık hali Bu anda, beynin biopotansiyeli hızlı değişime uğrar ve çoğunlukla dalga boyunda geniş çeşitlilik gösterir Uyku halinde ise ruh, organizmanın enerjisel koruma sınırları dışına çıkar. Bu anda, sinirsel aktiviteler beynin biopotansiyellerindeki dalga boylarındaki azalma ile fark edilir şekilde yavaşlar. Kişi uykuya dalınca, beyni hemen bir işlevsel halden diğerine aniden geçemez. Ruhun ayrılmasına hazırlanmak için,

beynin bütün sistemlerinin, zamana ihtiyacı vardır. Bu yüzden uyku döngüsünün ilk evresinde beyin uyumadan önce meşgul olduğu aktivite ile çalışmasına devam eder. Bu evreden sonra gerçek uykuya dalma başlar. Bu noktada beyin işlevsel halini değiştirir ve böylece ruh fiziksel bedenin enerjisel koruma sınırından çıkar.

Bu yavaşlayan biofiziksel parametrelerle ilişkilidir. Bu durum uykunun ikinci devresidir. Ruh ayrıldığında bütün sinirsel işlemler yavaşlar.
Bu uykunun üçüncü devresidir. Ruh bedeni tamamen terk ettikten sonra sinirsel aktivite en yavaş durumuna gelir. Bu uykunun
dördüncü devresidir.

1 saatlik uyku… 8 Saatlik uyku…

Uyanmadan önce, ruh bedene dönüşüne başladığında beyin aniden kendini etkinleştirir. Akabinde beyin, ruh ayrılırken geçtiği
devrelerden bu sefer ters yönde hareket eder. Ruh bedene geri döndüğünde kişi uyanır.

Alfa-Genetik Taşıyıcılar

Ne yazık ki, gezegenimiz de uzun zamandır bulunan Karanlık Güçler yüksek derecede gelişmiş Ruhları bloke edecek yolları bulmuşlardır. Alfa-genetik taşıyıcılar ya da Eski Ahit` deki ‘güçlü insanlar’ dini nedenlerle evlenmezler ve onlara empoze edilen savaş emirlerini uygularlar. Böylece, yüksek derecede gelişmiş genetiklerini miras bırakacak çocukları olmadıkları için, ölü bedenlerine sonsuz bağlılıklarının sonucu olarak ruhları evrimsel esarete mahkum olur. Ölen şövalyeler taş kaplanarak gömülürlerdi. Bedenleri çürümemiştir ve ruhları
bedenlerinden ayrılamayıp daha sonra reenkarne ol gelen gezegen seviyesine gidemezler.

Taş sandıkların sonsuz mahkumları olurlar. Bunun sonucunda, yüksek derecede gelişmiş ruhlar reenkarnasyon döngüsünden düşerler ve bu da genel ruhun gelişme seviyesinde büyük ölçüde düşüşe ve böylece insanlarda ve kabilelerde hızlı yozlaşmaya yol açar. Ve dahası, yüksek mevkideki kişilerin ölümden sonra kalpleri ve diğer organları kesilip alınarak bedenlerinden ayrı olarak gömülürler.
Son Avusturya İmparatoru’nun en büyük oğlu Otto Von Habsburg 4 Temmuz 2011′ de 98 yaşında Bavyera’da evinde öldü. Cenaze töreni 16 Temmuz 2011’de Viyana’da yapıldı. Otto Von Habsburg son Avusturya İmparotoru I.Charles’in en büyük oğluydu. O bir zamanlar Avrupa’nın en güçlü kraliyet ailesinin hanedanının mirasçısıydı. Önceki Kral-Prens kripte (kilise mahzenindeki aile mezarlığına) gömülmüştü.

Habsburg’un kalbi ayrı olarak Gyor şehri yakınlarında Pannonhalma Manastırı’na gömülecek. -İmparatorluğun son mirasçısının kalbi sonsuza dek Macaristan’da kalacak.

-Otto von Habsburg’un kalbi başka yerde toprağa verilecek…
-Otto von Habsburg’un kalbi Macaristan..

.. Pannonhalma Manastırı’nda ayrıca toprağa verilecek

-Radyo Özgürlük Web Sitesi :
Otto von Habsburg’un kalbi Macaristan’da toprağa verilecek.

Bu cumartesi günü, Avusturya ve Macaristanın son Kralı I. Charles’ın oğlu Otto von Habsburg’un kalbi Macaristan’da toprağa verilecek. Vasiyete ve aile geleneğine göre Avusturya-Macaristan son mirasçısının kalbi Pannonhalma Manastırı’nda gömülecek. Otto Von Habsburg’un kalbini bedeninden ayrı gömme geleneği esasında bir siyah büyü ayinidir. Bu durumda onun soyundan gelenleri,
hem genel sağlıklarının hem de kesilen organın çok zayıf olmasına mahkum eder. Ama bu durum, ölünün yaptığı iyiliklere
karşı şükran sunulan kutsal bir kilise ayini olarak kabul edilir.

Tam olarak bu rituelden sonra, gömülen kişinin nakledilen genetiğinden ötürü gelecekteki soyu zayıf kalbe (yada hangi organ kesilmiş ise) sahip olacaktır. Ve dahası, Kripte gömülmesi sadece Otto Von Habsburg’un ruhu için değil diğerleri için de bir tuzaktır. Bedenler bu tür kripte’de uzun bir sure çürümez ve ruh tekrar tekrar bir bedene dönemez. Kutsal rahiplerin muhafaza edilmesine dair başka ilginç bir durum
da Kiev’in Pechora Manastırı’ndaki mağaralar külliyesindedir.

Bu azizlerin kafatasları ve kemikleri bugün bile şifa verdiği düşünülen bir sıvı salgıladıkları iddia edilir. Bu yeraltı sularının kimyasal bileşimleri; bedenlerin doğal bir şekilde mumyalanmasını ve kemik hücrelerinin canlı kalıp ifrazat salgılamaları ile enerji akımlarının bu mumyaların içine nüfuz etmesini sağlar. Bu şekilde ruh fiziksel bedenin en küçük parçalarına kadar bağlı kalır ve gezegenin başka seviyelerine hareket edemez.

Organik bir doku olduğu sürece ruh, ölü fiziksel kabuğuna bağlı kalır. Ölü bedenin en son organik bilesimi çözüldüğünde, ruh tamamen özgürdür ve daha fazla evrimleşmeye hazırdır.

Evrimin Kozmik Devresi

Bütün ruhsal bedenlerin-eterik, astral, mental- fiziksel bedenle uyumu kaybetmelerinin ardından fiziksel ölüm gerçekleşir. Herhangi bir yaşayan organizmanın doğal ya da şiddet sonucu ölümü anında kanda dolaşan maddeler hareket etmeyi durdururlar, beynin kortikal ve
alt kortikal nöronları yavaşlar. Ve gerekli oksijen ve diğer maddelerin tedariki gittikçe azalır. Kortikal biopotansiyeller hızlıca azalmaya başlar. Hayatin varlığını sağlayan biofiziksel işlevlerin durması ile birlikte, ölümün ilk 2-3 dakikasında korumacı ruh alanı zayıflar ve çözülüp parçalanmaya başlar. Koruma alanının yok edilmesiyle birlikte, organizmanın biriktirilmiş bütün potansiyeli aniden serbest bırakılır;
ardından da bir enerjik patlama meydana gelir. Bu olay, gezegen düzlemlerini ayıran nicelikli bariyerleri kırıp geçen bir kanal yaratır.

Ruhun evrimsel gelişimine denk gelen seviyesine yükselmesi için bir enerji kanalı oluşur. Klinik ölümü deneyimleyen fakat bir nedenden dolayı hayata dönenlerin çoğu ışık tünelinden geçirilip hayata yeniden döndüklerini belirtmişlerdir. Klinik ölüm anında ruh bedeni terk etmeye başlar, çevresindeki her şeyi görmeye ve duymaya devam eder.

Ruh bedenden ayrılmaya başladığında diğerlerinin onu neden görmediğini ve duymadığını anlamaz çünkü kendisi herkesi ve her şeyi görmeye ve duymaya devam eder. Eğer doktorlar fiziksel bedeni en azından minimal aktivitesine döndürmeyi başarırsa, beyin fonksiyonel evrede uyanır ve enerji kabuğu yeniden çalışır. ( Reaktive olur) Uykudan uyanırmış gibi ruh bedene tekrar döner ve kişi yaşama geri döner

Bu püskürmenin genişliği kişinin ölüm anına kadar ulaştığı ruhsal gelişmişliğin derecesine bağlıdır. Kişi hayatı süresince ne kadar yüksek dereceye ulaşmışsa ölümden sonra yükseleceği gezegensel alan o kadar geniştir. Eğer kişi, hayatı süresince, eterik, asrtal ve dört zihinsel bedenin tüm seviyelerine kadar gelişirse, tüm gezegensel bariyerleri aşabilir böylece gezegenden ve hatta solar sistemden ayrılabilir. Fakat maalesef bu durum çok nadir gerçekleşir.

Evrimin Dünya döngüsünün tamamlaması sadece KOZMİK EVRİMİN başlangıcıdır. Yoga felsefesinde ruhun “mutlak” ile birleşmesi ile ilgili bir görüş vardır, Nirvana’ya ulaşmak, ulaşılabilecek en yüksek ruhsal evrim kademesi. Fakat, Dünyanın tüm niteliksel bariyerleri
kaybolması insanın evriminin sonu olduğunun işareti değildir. Sadece evrimin ilk döngüsünün tamamlandığı anlamına gelir
ve gelişimin kozmik döngüsü o zaman başlayabilir.

Check Also

Bunu anladığınızda Tüm Hayatınız Değişecek – Bruce Lipton