Sadece Beyinden mi İbaretiz? -2-

Çeviri: AylinER
Senkron; Yasemin Gündüz
Hazırlayan: Hakan Çakmak

Ay, Gelgitler, Neil deGrasser Tyson Neden Colbert’ın Tanrısı…

Bingham: Jon Stewart ile konuştuğunuz şu Mars olayı. Orada bu konuda özelikle seni çeken bazı şeylerin olduğunu söyledin.

Tyson: “Yarınları görebilecek miyiz?”den bazı kısımlardan yola çıktık..

Bingham: Bunlardan bazılarını bizimle de paylaşabilir misin?

Tyson: Tabii. Ama anlaşılması gerektiği gibi anlaşılmayan bunun başka bir boyutu da var. O da; astronotların, psikolojik sağlık durumlarının ne olduğu konusu. Bir kere dünyadan yola çıktıklarında, aynı düzen içinde, aynı kişilerle 3-4 yıl boyunca dünyadan uzak, kapalı kalıyorlar. Dolayısıyla,belki  bu insanları sosyalleştirmek gerekiyor ya da bir diğer uç noktadan hareketle onları aynı stabil durumların koruyup, kimseyle konuşmak istemeyen ve yalnız olmaktan memnun olan 6 keşişlerin yanına verip, ayrıca onlara kalın kitaplar ve bir de netflix accountu (sınırsız film ve dizi seyretme kanalı üyeliği) vereceksin ki, kimseyle konuşma ihtiyacı duymasınlar! Buna ne cevap vereceğimi bilmiyorum. Ama buna verilecek henüz bir cevap yok. Çünkü bu problemi henüz düşünmüş değiliz. Ama yine de Mars’a başarılı bir şekilde gitmek için ne gerekli konusu halâ üst düzeyde bir sorun.

Bingham: “Mars için hazırlanmak” adlı kitap da bunlardan bahsetmiyor muydu?

Tyson:Evet. Ben henüz kitabı okumadım. Ama kitap hakkındaki yorumları okudum. Oldukça eğlenceliydi. Evet, o kitaptada ne gibi pratik şeyleri ele alıp, Mars için hazırlanmak gerektiğini düşünülmeye çalışılıyor.

Bingham: Burada seçtiğim başka bir konu daha var.. Geçenlerde başka bir kitap daha yayınlandı.. geçen sohbetimize başlarken,bu yazılı dökümanda var, “plütonun yıkılışından” bahsediyorduk. Sen de ona “Yıkıcı Plüton” demiştin. O zamandan sonra Caltech (Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü) gökbilimcisi Mike Brown bir kitap yazdı ve basitçe adı da “Plütoyu Nasıl Öldürdüm ve Bunu Neden Hak Etmişti?” Mike’ın kitabını okudun mu?

Tyson: Evet okudum hattâ onun kitabına bir kaç hafta önce Nature dergisinde yayınlanan bir de yorum yazdım.

Bingham: O zaman plütonun yıkımı, ölümü en son ne aşamada:)

Tyson: Değişen pek bir şey yok.Uluslararası Astronomi Federasyonu (IAU)’nın oyu aynen, değişmeden durmakta. Mike Brown’un hikâyesindeki bakış açısı, pek çok kişisel hikayelerle dolu; eşi ile nasıl tanıştığı, plütondan da büyük, güneş sisteminin dışındaki en büyük objeyi keşfetmesinden nasıl etkilenişi, kızının doğumu… Dolayısıyla, kitabında bilimle karışık çok fazla sosyal, ailevi hikâyeler de mevcut. Bu şekilde bence oldukça ilginç bir kitap olmuş. Öbür türlü sadece bilim olsaydı bu kadar rahat okunamazdı.

Brown’un kitaptaki argumanı; plütonun en büyük gezegen olarak kabul edildiği bir zamanda, plütondan da büyük “Eris” adlı gök cismini buluyor. Ancak “Eris” gezegen olarak kabul edilmiyor ama plüton kabul ediliyor. Dolayısıyla, ”Plütonu Nasıl Öldürdüm” ifadesinin nedeni kendisinin plütondan daha büyük bir şey keşfetmesine atıftır. “Eris”i gezegen olarak kabul edilmeyediği takdirde, o zaman plütonun da kabul edilmemesi gerektiğini ifade ediyor.

İşte bu  “öldürücü” faktörü oluyor. “Eris”in en son ölçülen boyutu, çok az bir oranda plütondan küçük. Sadece biraz küçük ve dolayısıyla pek çok plüton sevenler bir arada tekrar ortaya çıkıp, “Tamam işte,bu tartışmayı tekrar gündeme getirebiliriz.” dediler. “Tamam” değil! Getirebilirsiniz ama resmi olarak değil.Resmi olarak gezegen tanımı plütonun güneş sisteminde ya da dışında bir yerdekilerle daha mı büyük, yoksa küçük mü olduğuna aldırış etmez. Bu mevzu dışı, alâkası olmayan bir gerçektir. Plütonun bilinen en büyük mü, yoksa ikinci en büyük mü, olduğu ilginçtir. Bu kokteyl partilerinin konusu olarak ilginçtir. Bu bilimsel olarak ilginç bir nokta değildir.

Bingham: Dün akşam sen sormuştun, ben de sana Brian Green’in bu yeni kitabı “Gizli Gerçek—Paralel Evrenler ve Kozmozun Gizli-Kapsamlı Kanunları”dan burada bahsedeceğimizi söylemiştim. Bunu Brian ile yarın konuşup, bazı şeyleri tartışacağım. Ama beyin bilimi ile bu şeyi karşılaştırdığımda, beyin bilimini, evrenin nasıl işlediğini anlatan çeşitli tanımlarla boğuşmaktan   daha kolay buluyorum.. Beyinler(B-E-Y-İ-N-L-E-R), çoklu evrenler vb… Genel bir seyirci karşısında konuştuğunda, herşeyin Büyük Hadron Çarpıştırıcısının ürününden astofiziğe uzanan mevcut anlayışı açıklamak için, evrene giriş dersi 101 tarzında bir hikâyen mi oluyor? Bunu yapabilir misin?

Tyson: Senin için bunu yapabilir miyim?

Bingham: Evet

Tyson: Kozmoza Giriş (101)Temel dersi şeklinde anlatmamı istiyorsun.

Bingham:Hakikât hakkında ne düşünüyorsun?

Tyson: Brian Green yarın senin konuğun olacak ve o bu konunun hudutları içinde hiç sakınmadan sana neler olduğunu anlatabilir. Ben sana temel evren bilgisini (101) şimdi verebilirim. Ama bu Brian’ın anlatacağı şeyler için sadece temel olabilir. İlk olarak astrofizikçi olarak ben,kanıta dayalı konuşmak isterim. Bu yüzden sana evrenin başlangıcı, 13.70 milyar süren oluşumu hakkındaki kanıtlardan bahsedeyim. Kanıtlar, başlangıçta “büyük patlama” diye adlandırdığımız devrede,evren çok küçük, sıcak ve yoğun olduğunu ve bugün gözlemlediğimiz pek çok özelliklerin, makroskopik özelliklerin o büyük patlama esnasında,bir anda oluştuğunu, hidrojen helyum, lityum, karbon, oksijen, nitrojen gibi elementlerin bolluğundan bahseder.

Astrofizik dalında 20. yüzyılın en büyük başarılarından bir tanesi; bedenimizdeki elementlerin ve etrafımızdaki tüm elementlerin yıldızların hareketlerinin izini taşımakta olduğunun tespitidir. Yıldızların merkezinde de temel elementler “pişerek”,daha ağır elementlere, hafif elementler ağır elementlere dönüşüyor.
Ben burada “pişmek” kelimesini “termo nükleer füzyon” anlamında kullandım.

Isı atomları birarada tutup, daha büyük atom haline getiriyor ve daha sonra da lisede öğrendiğimiz periyodik tabloyu oluşturan, bildiğimiz ve sevdiğimiz ya da bildiğimiz ama sevmediğimiz ilginç kimyasallar ortaya çıkıyor. Bundan sonra şunu sorabilirsin: “Tüm bunlar nereden geliyor?” O zaman bir başka grup insanı, kollektif olarak verilen adla, “string-sicim teorisyen”lerini buraya dahil etmek gerekiyor. Bu sicim teorisyenleri, yüksek boyutlarla ilgilenip,“evrenin kendisi nereden gelmekte?, daha başka evrenler var mı?”şeklinde daha da derin sorular sormaya çalışırlar.

Bugün astrofizikte bilinmeyen konuların başında “kara maddenin, kara enerjinin doğası” gelmekte. Bu madde olamayabilir ama biz “madde” diyoruz. Evrenin kütleçekiminin %85’i ne olduğunu bilmediğimiz,”kara madde” dediğimiz bilinmez bir öze sahip. Daha sonra, evrenin genişlemesini hızlandıran zıt yönlerde hareket eden bazı gizemli basınçlar var. Hepimiz genişlemekteyiz ama galaksilerin kollektif kütleçekimlerinden dolayı bu genişlemenin yavaşlamakta olduğunu biliyoruz ve bunu fizik de çok iyi anlatır. Bir şeyi yukarı attığında, ayakkabını ya da kravatın çıkar ve yukarı fırlat, dünyanın yerçekimi yukarı hızda çalışacak ve onu ısrarla yavaşlatacak ve neticede onu durdurup, tekrar geri dönmesine neden olacak.

Bu genişlemeyi durduracak kadar yeterli kütleçekimi olmadığını uzun zamandır biliyoruz. Ama herhangi miktar kütleçekimi bunu yavaşlatmakta. En azından yavaşlatmakta. 12 yıl önce yapılan, yayınlanan bir gözleme göre; evren yavaşlamıyor, hızlanıyor! İşin ilginci, bunu anlayacak fizik bilgisine sahip değiliz ama bunu ölçüyoruz. Evrenin 2 büyük hususu ile karşı karşıyayız. Eğer iki fenomenin  olan “kara madde” ve “kara enerji”nin de varlığını eklersen, bu evrenin %96’sını oluşturuyor. Bizim bildiğimiz her şey, geriye kalan %4’lük kısım. Elektronlar, nöronlar, protonlar, yaşam, gezegenler, yıldızlar, kara delikler, gaz bulutları, galaksiler.. tüm bunlar anladığımız, bildiğimiz evrenin %4’lük bölümü oluşturuyor.

Bir de, bir başka noktadan yaklaşan bazı kişiler var. Bunlar, alışılmışın dışına çıkıp, alışımışın dışında düşünüp sonra bir noktada bizle buluşmaya çalışıyorlar. Onlara kolay gelsin! Artı onlar genelde masrafsızdırlar da!:) Onlar teoristlerdir. Onlara bir kalem,bir pad ve bir de bilgisayar ver, onlara yeter! Onları bunlarla donat, yeterli olur. Ama bir de parçacık hızlandırıcısı konusunda çalışan insanlar var, onlar da parçacık fiziğinin standart modelinin genişletilmiş projeksiyonları ile ilgilenirler. Daha önce bilmediğin enerji sistemlerini keşfeden herhangi bir aparatla ilginç birşey keşfetmiş olursun. İşte bu astrofikçiyle karşılaştırdığında parçacık fizikçisinin önem verdiği şeydir. Astrofizikçi ise teleskobun daha önce tespit etmediğini keşfediyorsa, o zaman o da ilginç birşey keşfetmiş demektir. Her ikisinde de mevcut anlayıştan anlam çıkararak bir noktaya varıyorsun ya da  hiç beklemediğin şeyler meydana geliyor ve sen  bir noktaya ulaşıyorsun. Her ikisi de bu alanı geliştirmek için mükemmel, yeni başlangıç noktaları.

Bingham: Tamam, şimdi sen bunlar hakkında konuşurken, izleyicilerden bir tanesi de gelip de: “Biz bu şeyin sadece %4’ünü anlıyabiliyoruz,..

Tyson: Evet, seviyorum bunu..:)

Bingham: .. gerisi, Bill O’Reilly’nin dediği gibi:“gerisi Tanrıdır!”’dan nasıl farklı ? Sizler inanç sistemini genişletiyorsunuz. Hiç bir kanıtınız yok!.%96’ya ne oldu?”diyebilir.

Tyson: Fark şu: Biz de gelgitleri anlıyoruz. Gelgitler de anladığımız %4’lük kısımın içinde. Bill O’Reilly bizim tamamen anladığımız şeyleri tam bir listesini veriyor. Onun yerine,anlaşılmayan şeylerin listesini verse, bu farklı bir tepki olabilir ve daha az alay konusu olurdu. “gelgiler olur ve sen bunu anlayamazsın!” diyeceğine, ki anlıyoruz neden olduğunu! biz bunu son bir kaç yüzyıldır biliyoruz,bize daha iyi örnek ver!.. Eğer dese ki: “Kara madde var, kara enerji var, ve bu evrenin genişlemesine öylesine hızlı neden oluyor ki, evrene bu iveme kazandırıyor ve siz bunun nasıl olduğunu açıklamazsınız!”

Doğru bak bunu açıklayamayız!:) Onun, bizim henüz neyi anlamadığımızı tespit edecek kadar fizik bilgisine sahip olduğunu düşünmüyorum. Şu ateist  olan kişi ile bile daha ilginç bir fikir alışverişi olabilirdi. Onun adını, kiminle görüştüğünü unuttum. Lütfen beni affedin. Eğer bunu tanrının varlığının kanıtı olarak kullansa ama o zaman da biz deriz ki: “Senin birşeyi anlamaman demek,toplum fizikçisinin de anlamadığı anlamına gelmez! bunu da yapan Tanrı!”

Bu oyunu bu şekilde mi oynamak istiyorsun?! Çünkü eğer öyleyse, o zaman fizikçilerin zamanında anlamadıkları bir sürü şeyin listesi var. 200 yüzyıl önce bir sohbet programında sen de şöyle diyebilirdin: “Gezegenler rötar yapıyor. Bunu anlamıyorum. O zaman bu Tanrı olmalı!”diyebilir ve biz de : “ Biliyor musun, haklısın.”diyebilirdik ve ondan 10 yıl sonra biz onun neden öyle olduğunu anladığımızda, ne yapardın acaba?

Eğer bu senin Tanrıyı kanıtlama şeklinse, o zaman Tanrı, bilimsel bilinmezlik paketi içinde bizden sürekli uzaklaşan, gittikçe küçülen bir olgu olmakta. Eğer bir problemi çözme şeklimiz bu şekilde olursa, bu uzaklaşmaya hazır olmalıyız.İşte bu basitçe “God of the Gaps-Boşlukların Tanrısı”nın (insanlar bilim yoluyla açıklayamadıkları, yani “boşlukta” kalan doğa olayları için “tanrının işi” demekte) argumanı ve bu hep de vardır.
—— 2. BÖLÜM SONU——

Check Also

Bunu anladığınızda Tüm Hayatınız Değişecek – Bruce Lipton